15 Ağustos 2007 Çarşamba

Nargilem Duman Duman

Nargilem duman duman
Bayıldım aman aman
İstanbul güzel ama
Zabitleri pek yaman

2 günlük İstanbul gezimizi bu şarkıyla sonlandırmış bulunmaktayım.İstanbul çok güzel bir şehir.Her gittiğimde beni o hayaldan bu hayale sürüklüyor.Ama bakımsızlığı ve keşmekeşliği de yüreğimde ince bir sızı yaratıyor.
Neyse kardeşim iç güveysinden hallice.Askerliğin kolay olduğunu kimse söylemedi:) El bebek gül bebek yetişmiş bizimki, benzermi baba ocağına , ana kucağına asker ocağı?Oldukça zayıflamış.Zayıflayınca dişleri eğreti durmaya başlamış ağzında. Aramızda kalsın benden yaşlı göstermiş onu bu zayıflık.Ama üzülmüyorum.Gelince düzelir.Şubatta gelecekler kendileri.O zaman kilonun dibine vurur nasıl olsa.
Dedim ki üzülme ,dökülen saçlarına bakarken kendime ve ona ;Saç ektiririz.Üzülme dedim ,çarpılan dişlerine bakarken tel taktırırız. Yıpratmış biricik kardeşimi bu askerlik.Ama üzülmeyeceğim. Çünkü üzüldükçe hayatın yükü daha da artıyor omuzlarımda.
Hem ben üzülürsem kim ona moral verebilecek ki.Kim onu zorla olsada güldürebilecek.
Neyse hayat devam ediyor.Bugünlerde geçecek az kaldı.
İstanbul gezimden bahsetmek isterim kısa da olsa.Öyle alışveriş merkezi turu falan yok gezimde.Malum kardeşimi görmeye gittiğimden ve hergün bir yenisinin inşaatına başlanan o koca koca alışveriş merkezlerinde dikkatim dağılıpta o dükkan senin bu dükkan benim gezeceğimi bildiğimden tüm ısrarlara rağmen gitmedim.Önemli olan kardeşimle iki lafın belini kırmaktı çünkü.Bol bol susan kardeşime rağmen.Ağzından lafları kerpetenle çektik çoğu zaman.O çok sevdiği yaprak sarmalarını (ta buralardan oralara yapıp götürdüğüm ve taze yaprak bulmak için epey çalıştığım)bile zorla yedirdim.O kadar yani.Ama geçecek,bu askerlikte bitecek.O haylaz bakışları yeniden gözlerine gelecek.Biliyorum ve inanıyorum.
Yeniköy'de güzel bir cafeye gittik.Şöyle yalıların arasında olan denize sıfır,sakin.Sohbet edebileceğimiz,bir şeyler yiyebileceğimiz bir cafe. Daha sonra Malta Köşküne çıktık.Ne kadar güzel bir yermiş orası. Daha evvel Emirgan Korusuna gitmiş ,orayı da çok beğenmiştim ama burasıda harikaydı yani.Tek şikayetim, buralarda hadi içki yok coca cola neden yok ya da ıce tea ? Anlayamadım.
Neyse yazımıza devam edelim , bunlar derin konular girersek çıkamayız. İstanbul'un boş olmasından faydalanıp arabayla Rumeli Kavağı'na kadar gittik yavaş yavaş.Ah İstanbul keşke ağzın dilin olsada konuşsan.Neler gördün,neler duydun,neler yaşadın...
Ertesi gün de biraz Eminönü,Ayasofya,Selimiye Cami,Topkapı Sarayı,Alman Çeşmesi ... gibi bir çok tarihi yeri babamın daha evvel görmemiş olması sebebi ile kısa da olsa turladık.
Kardeşim her akşam birliğine geri dönmek zorunda olduğundan saat 18,00 den sonra da tanıdıklarla Silivri'ye kadar uzandık.
Ama yordu bu İstanbul beni.Karmaşası,kalabalığı,havası,arabayla uzun uzun gidilen yolları...Kardeşim sürekli olarak "Abla burası İstanbul,burada yakın diye bir yer yok" dedi durdu . Henüz kendimi toparlayamadım anlayacağınız.
Ama her şeye rağmen "İstanbul güzel ama ,Zabitleri pek yaman " şarkısını söyleyerek bir başka İstanbul gezisi ve kardeşimi görme planları yapıyorum şimdiden.

Hiç yorum yok: